İş Ahlakını Gözet ki Rızkın Helal Olsun

İş Ahlakını Gözet ki Rızkın Helal Olsun

Helâl kazanç ve meşru yollarla ulaşılan rızık, Müslüman'ın şiarıdır. Bunun için de iş ahlâkını kuşanmak gerekir. Allah rızası gözetilmeyen, helâl-haram ayrımı yapılmayan, yalan, aldatma ve haksızlık içeren her türlü iş ve ticaretin İslâm’da yeri yoktur.

İslam’da her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da bir ahlak vardır. Her davranışta olduğu gibi iş ve ticarette de tüm insanlığa karşı doğruluğun ve dürüstlüğün esas alınması gerektiği öğretilir. Çünkü iş ahlakı denilince dinimize göre; doğru sözlü, güvenilir, dürüst, borcunu zamanında ödeyen, kimseye haksızlık etmeyen, çalışanın hakkını geciktirmeden veren, haksız rekabet yapmayan kişiler olmak gereklidir.

AHLAKI PEYGAMBERLERDEN ÖĞRENELİM

Biliyoruz ki peygamberlerimiz de dünyevi işlerle de meşgul oldular. Hem insanlara faydalı olacak meslekler öğretip hem de kavimlerini başkalarına boyun eğmekten kurtardılar. Hz. Adem’in çiftçilik, İdris peygamberin terzilik, Nuh ve Zekeriya peygamberlerin marangozluk, Şuayp peygamberin hayvancılık, Davut peygamberin zırh, İbrahim peygamberin dokumacılık, Süleyman peygamberin ise hasırcılık yaptığı, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) de ticaret ile uğraştığı bilinir.

Dolayısıyla peygamberlerimizin hayatlarını okuyarak, feyiz alarak bir Müslüman’da olması gereken iş ahlakının/sorumluluğun nasıl olacağı net olarak şekillenir. Peki İslam’a göre işçi ve işverenin uyması gereken ahlaki sorumluluklar nelerdir?


İŞÇİNİN GÖREV VE HAKLARI

- Eğer aksi zikredilmemişse işini kendisi yapmalıdır.

- Belirlenen süre (mesai) içinde sürekli çalışmalıdır.

- İşini sağlam ve güzel yapmalıdır. Rasulullah (sav) bu konuda şöyle buyurur: “Kul bir iş yaptığı zaman, Allah kulun, işini iyi ve sağlam yapmasını sever.”

- Kendisine emanet edilen malları, malzemeyi ve araçları iyi kullanmalıdır. En iyi işçi güvenilir olandır.

- İşçi çalışırken helâl kazanmanın, çoluk çocuğuna helâl yedirmenin sorumluluk ve şuurunda olmalıdır. Zira Peygamberimiz: “Ey Enes, helal kazan, duan kabul olur; kişi ağzına haram bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz” buyurmuştur.

- Görevini severek yapmalıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Gönül hoşluğu ile görevini yerine getiren görevli Allah rızası için sadaka verenin mükafatını alır.”

ÜCRETİ ÖNCEDEN BELİRLENİR

- İşini yapan, sorumluluklarını yerine getiren işçinin en temel hakkı ücrettir. Ücret, işçiye harcadığı enerji ve emeği karşılığı verilen para veya para karşılığı bedeldir. Peygamberimiz bu konuda sınırı şöyle çizer: “Bir işçi çalıştırdığında ücretini ona bildir.”

İslam hukukuna göre “İşçi ücretini alıncaya kadar elindeki işverene ait malı hapsederek vermekten imtina edebilir.’’ Hatta, “Ücret olarak kararlaştırılan paranın açık değer kaybına uğraması hâlinde işverenin ödemede paranın eski satın alma gücünü koruyucu bir artış yapması gereklidir.”

- Ücret miktarı tespit edilirken, işçinin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin barınma, yeme-içme, giyim-kuşam ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Bu hususlara vurguda bulunan Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurur: “Şayet, bir kimse bizim işçimiz olarak vazifelendirilirse, barınacak yeri yoksa kendisine bir ev edinsin; bekarsa evlensin; hizmetçiye ihtiyacı varsa o iş için birini tutsun ve eğer biniti yoksa bir binit edinsin. Kim, bunlarla yetinmez de daha fazlasını isterse, o, ya emanete hıyanet edecek veya hırsızlığa düşebilecek birisidir.”

İŞVERENİN GÖREVLERİ

- Kul hakkı düşüncesi, işçi-işveren ilişkilerinde en önde tutulması gereken ilk prensiptir. Allah katında hem işçi hem işveren kul olma noktasında birleşirler. Bu sebeple her iki taraf da birbirinin hakkını üzerine geçirmeme konusunda duyarlı olmak zorunda bulunduğunu, aksi yönde bir davranışın onu zalim durumuna düşüreceğini hatırından çıkarmaz.

- İşveren sermayeyi elinde bulundurduğu için güçlü taraftır. Bu sebeple, işçi-işveren ilişkilerinde ilk akla gelen şey işçinin korunmaya muhtaç bir konumda olduğu düşüncesidir. Bundan dolayı da işçi hakları her zaman gündemdedir. Karşılıklı hak ve görevler açısından taraflar arasında bir fark yoktur.

Rasulullah buyurur ki: “İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız, yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer zor bir işi yapmalarını isterseniz, siz de onlara yardım edin!”

MALIN GERÇEK SAHİBİ ALLAH’TIR

- İslam, sermaye sahibine her fırsatta bir emanetçi olduğunu, malının gerçek sahibinin Allah olduğunu, o mallarda fakirlerin de hakkı bulunduğunu hatırlatır. Burada amaç, maddi gücün insan ruhuna sindireceği tahakküm ve zorbalık temayüllerini törpülemek, kendisinin de ölümlü olduğu bilincini diri tutmaktır.

- İslam, sermayeyi, sahibi eliyle topluma yönelik hale getirdiği gibi, sermaye sahibini, işvereni de işçi ile ilişkileri açısından, patrondan çok bir baba, bir koruyucu konumuna getirmeyi hedefler. Bu tutumu, onun ahlaki bir davranışı haline getirmeye çalışır.

- Ücret, işçi tarafından hak edilişinden itibaren işverenin üzerinde emanet mal niteliğini taşır. Bu nedenle meşru bir mazeret bulunmadığı sürece, işverenin, ücreti zamanında ödememesi, ya da eksik ödemesi emanete tecavüz olarak değerlendirilmiştir. Peygamber Efendimiz buyurur ki: “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.”

İŞİ EHLİNE VERİN

- İşveren işi ehliyetli ve liyakatli olana vermelidir. Çünkü İslam nazarında işin bizzat kendisi emanettir ve emaneti ehline vermek Kur’an’ın talimatıdır. Nisa Suresi 58. ayette şöyle buyrulur: “Allah size mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”

- İşveren işçilerin güvenliğini sağlamalıdır. İşçinin sağlığı ile oynayan hiçbir iş kolu, İslam’da uygun görülmemektedir. Zira bir insanın hayatı, Allah katında bütün insanların hayatı kadar değer ve kıymete sahiptir. Şuurlu hiçbir Müslüman işveren, böyle bir vebali göze alamaz.
Daha yeni Daha eski