Peygamber Efendimiz, Mekke’nin fethi ve Huneyn muzafferiyetinin verdiği sevinç ve huzur içinde ashabıyla Medine’ye dönmüştü. Şirkin beli kırılmış, kabileler dalga dalga İslam nuruna koşmuşlardı. Müslümanlara adeta yeni bir kan, yeni bir heyecan ve cihat ruhu gelmişti. Arabistan’ın hemen her tarafında İslam’ın şerefli bayrağının dalgalanmaya başlaması, onlara huzur ve saadet veriyordu.
Bununla birlikte, kendilerine henüz İslam daveti ulaşmamış hükümdarlar da vardı. Resûl-i Ekrem, Medine’ye döner dönmez, bu maksatla Amr b. Âs Hazretlerini Umman’a gönderdi. Vazifesi, Hükümdar Ceyfer ile kardeşi Abd’e, kendisine verilen mektubu teslim etmek ve kendilerine İslam’a davette bulunmaktı.[1]
Umman, Yemen-Hind Denizi sahilinde, Basra Körfezi’nin darlaştığı yerdeki büyük şehirlerden biri idi. Hurma bahçeleri ve ekinleriyle meşhur olan bu şehirde o zaman Ezdîler hâkim durumda bulunuyorlardı. Bunlar yanında başka ırktan halk da vardı.
Amr b. Âs Hazretleri, emir gereği Umman’a vardı ve mektubu hükümdara ve kardeşine teslim etti. Açılan mektupta, Hz. Resûlullah’ın kendilerine şöyle hitap ettiğini gördüler:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
“Allah’ın Resûlü Muhammed b. Abdullah’tan Cülenda’nın oğulları Ceyfer ve Abd’e!
“Hidayete uyanlara, doğru yolu tutmuş olanlara selam olsun!
“Bundan sonra derim ki:
“Ben her ikinizi İslam’a davet ediyorum! Müslüman olun ki selamete eresiniz!
“Ben, sağ olanları ahiret azabıyla korkutmak, kâfirler hakkında da Allah’ın hükümlerini tatbik etmek için Allah’ın bütün insanlara gönderdiği Resûlüyüm!
“Eğer İslam’ı kabul ederseniz, hükümdarlığınız size bâkî kalacaktır; eğer Müslüman olmaktan uzak durursanız, şüphesiz, hükümdarlığınız elinizden çıkacak, süvariler meydanınızı çiğneyecek ve peygamberliğim sizin mülk ve saltanatınızı mağlup edecektir!”[2]
Ceyfer ile kardeşi Abd, önce Müslüman olup olmamak hususunda tereddüt geçirdiler; bir müddet sonra da bu tereddütlerinden kurtularak, İslamiyetle şereflendiler ve Efendimizin risâletini tasdik ettiler. Bununla da kalmayan Cülendaoğulları, halkı da Müslüman olmaya çağırdılar. Bu daveti duyan halk da seve seve Müslüman olmayı kabul etti.[3]
Bunun üzerine, Peygamber Efendimizin emir ve tavsiyeleri gereğince, Amr b. Âs Hazretleri, buranın idarî işlerini üzerine aldı. Amr (r.a.), Müslüman zenginlerden zekât ve sadaka toplayacak, onları fakirlere dağıtacaktı; ayrıca Mecusilerden cizye alacak, Müslümanlar arasındaki davaları da halledecekti.[4]
Peygamber Efendimizin vefatına kadar, Hz. Amr, bu işleri yürütmek üzere Umman’da kaldı.[5]
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 254; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 262.
[3]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 263; İbn Kayyim, a.g.e., c. 3, s. 74; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 303.
[4]Taberî, Tarih, c. 3, s. 139.
[5]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 263.