Tevbe İçin Hiçbir Zaman Geç Değil

Tevbe İçin Hiçbir Zaman Geç Değil

İnsanın fıtratında olan günah işleme meyline karşılık, Allah kuluna bundan korunma ve kurtulma yolu olan tevbeyi de öğretti. Tevbe, yapılan kötülükten, işlenen günah ve kabahatten kurtulup, manevi kirlerden temizlenme yolu. Ölümün bizi ne zaman yakalayacağının bilinmediği ahir ömrümüzde tevbe için hiçbir zaman geç değil.

İnsan, insan olmasının gereği olarak hata yapan bir varlıktır. Zaten Allah insanın hiç hata etmeden, günah işlemeden dünya hayatını geçirmesini istemez. Bunu da Allah’ın Rasulu bize şöyle bildirir: “Canım, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’dan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı.”

GÜNAHSIZ OLMAMIZ BEKLENMEZ

Dünya hayatını yaşayan insanların, annesinden doğduğu gibi günahsız bir şekilde ahirete göçmesi hüner değildir. Kendisinden böyle bir şey de istenmez. Kuldan beklenen, günahlarının farkında olması ve onlardan samimiyetle tövbe etmesi ve böylece hatalarını bağışlatmış olarak dünyayı terk etmesidir. Allah bunu Bakara Suresi 222. ayette şöyle anlatır: “Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”


SADECE İNSANLAR TEVBE EDER

Tevbe etmek tamamen insana has bir özelliktir. Melekler günah işlemedikleri için, şeytan da günahından pişmanlık duymadığı için tevbe etmez. İlk günaha muhatap olan ve şeytanın yanılttığı ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’dir. Dolayısıyla ilk tevbe de Hz. Adem ile başlar. Nitekim Hz. Adem ve Havva cennette yasak meyve yiyerek ilk günaha düştüklerinde demişlerdi ki: “Biz nefsimize zulmettik. Eğer bize mağfiret etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.” Hz. Adem ve Havva günahlarının bedeli olarak yeryüzüne indirildikten sonra tevbe etmeyi öğrendiler ve tevbe ile rahîm olan Allah’ın affına mazhar oldular.

ÜÇ ÖNEMLİ ŞARTI VAR

Aslında tevbe imanın bir tezahürüdür; bezm-i elestte Allah’a verilen sözün hatırlanması ve yapılan ahdin tazelenmesidir; Kur’an’da işaret edildiği gibi nefsini kirlerden arındırma çabasıdır. Tevbenin kabulü için üç önemli şart vardır: 1. Geçmiş günahı terk, 2. Pişmanlık, 3. Günaha bir daha dönmeme azmi. Bir de günah, kul hakkı ise hak sahibinden helallik dilemek. Bu şartlardan ilki geçmiş ile; yani eskiden işlenen günahla ilgilidir. İkincisi pişmanlık içinde bulunulan an ile ilgili yani şimdiye aittir. Üçüncüsü ise günah fikrine dönmeme şeklinde geleceğe ait bir tavırdır. Alimler tövbenin Allah nezdinde kabul edilmesinin bu üç şartına bir dördüncüsünü eklemiştir; o da iyi amel işlemek suretiyle geçmişteki hataların telafi edilmesidir.

MAKBUL OLAN ‘NASUH TEVBE’DİR

Kur’an-ı Kerim’de kabule şayan tevbe ‘tevbe-i nasûh’ diye tanımlanır. ‘Hâlis ve samimi tevbe’ anlamına gelen bu terkip İmam Mâtürîdî tarafından “kişinin yaptığı kötülüğe kalben pişman olması, bir daha işlememeye azmetmesi, elini günahtan çekmesi, diliyle Allah’tan bağışlanma talep etmesi, daha önce günahla zevk kazandırdığı bedenini bu zevkten uzaklaşma yolunda kullanması” şeklinde açıklar. İnsanı kurtaracak samimi tevbe budur. İşlediği günahtan pişmanlık duyan kimse, tevbe ettiğini diliyle söylerken gönlü gerçekten pişmanlık duymalı, bedeni günahtan uzak durmalı ve o konudaki kusur ve noksanlarını gidermeye çalışmalıdır.

YOLU HELAL LOKMADAN GEÇER

Ancak, iman nasıl bir nasip işi ise tevbe de öyle bir nasip işidir. Tevbe etmek her zaman elde değildir. Nasıl her gönle secde için izin ve her rahmetten her insana nasip yoksa tevbe de öyledir. Ancak kuldan beklenen nasibini aramaktır. Tevbeye ermenin ve gönlü tevbe ile buluşturmanın yolu helal lokmadır. Çünkü insanın nurunu, kemalini artıran lokma helal kazanç ile elde edilen lokmadır.

TEVBEDEN UZAKLAŞTIRAN İKİ SEBEP

Peki ne zaman tevbe etmelidir? Bu konuda Resûl-i Ekrem şöyle buyurur, “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.”
Tevbenin belli bir zamanı olmadığını, insanın her zaman tevbe istiğfar edebileceğini gösterir bu hadis bize. İnsanı tevbeden alıkoyan iki sebep vardır. Biri uzun yaşayacağı algısı, diğeri yeniden günah işleme korkusu.

İnsan, yaşı ne olursa olsun, önünde daha nice yıllar bulunduğunu düşünür. En azından uzun bir süre daha yaşamayı hayal eder. Bu sebeple de günahlarından tevbe etmek için önünde daha zaman bulunduğunu zanneder ve bunu sürekli erteler.

ECEL GELMEDEN BAŞLAMALI

Bazıları da tevbe ettikten sonra bir daha günah işlemenin çok daha mahzurlu olduğunu zannederler; bu sebeple de tevbe etmeyi ileri bir tarihe bırakırlar. Ancak tevbenin bozulması diye bir şey yoktur. Her tevbe bir önceki günahın bağışlanması için yapılır. Günah işlendikçe de tevbe tekrarlanır. Elbette arzu edilen şey yeni bir günah işlememek. Fakat insanın hatalardan kurtulması, melekler gibi günahsız olması mümkün değil. Şu halde tevbe etmeyi geciktirmemeli, daha sonra yaparım diye düşünmemeli. Çünkü ölümün bizi ne zaman yakalayacağı belli değil. Ölüm vakti geldiğinde tevbe etmenin faydası yok ve bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle dile getirilir: “Kötülük işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da ‘Artık tövbe ettim’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi geçersizdir.”
Daha yeni Daha eski