Rasulullah (sav) güzel isim koymanın önemini şöyle açıklıyor:
“Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” (Ebu Davud, Edeb 69)
Bu çağırma işlemini Allah'ın görevlendirdiği bir melek Allah'ın izniyle yapacaktır. Hiç kimse kıyamet günü Allah (c.c.)’ın hoşlanmayacağı isimle O’nun karşısına çıkmak istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara verilmemesi gerekir.
Rasulullah (sav)’ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında:
“Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama:
“İsmin ne?” diye sordu. Adam:
“Mürre (acı)” diyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar:
“Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da:
“İsmin ne?” diye sordu. Adam:
“Harb” diyince, ona da: “Otur!..” dedi. Rasulullah (sav):
"Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da
“Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona,
“Sen sağ” dedi. (Muvatta, İsti’zan 24)
Allahü Azimüsşan’ın has isimleri olan Allah ve Rahman isimleri, kullara isim olarak verilmez. Sadece Abdullah ve Abdurrahman şeklinde verilir. Ancak sıfatları isim olarak verilebilir. Mesela; Kerim, Halim, Kadir, gibi kelimeleri insanlara isim olarak vermek caizdir. Ancak bu isimlerin başına bir (Abd) kelimesi ilave ederek söylemek ise pek güzel bir dikkattir. Zira (Abd) kelimesini ilave ederek söylediğiniz takdirde Kerim’i Abdülkerim olarak söylersiniz. Bu takdirde Kerim’in kulu demiş olacağınızdan mana pek güzel bir şekil alır.
Nitekim Aziz isminin başına da bir (Abd) kelimesi ilave ederek, söylediğinizde azizin kulu manasına Abdülaziz demiş olursunuz. Mecburi olmasa da güzel bir hassasiyet olur.
İslam alimlerinin bildirdiğine göre, Zat-ı Akdesin Allah lafza-i celal gibi Rahman isimi de başkaları için kullanılmayan ism-i hastır. (Taberi, 1/130)
Yine Taberi’nin belirttiğine, göre, Rabbimiz; insanlara “Allah, Rahman, Halık” gibi isimlerle isimlendirmelerini yasaklamıştır. Buna mukabil, “rahim, semi, basir, kerim” gibi isimlerle isimlenmelerine cevaz vermiştir. (Taberi, 1/132)
Buna göre, genel ilke olarak denilebilir ki, Allah’a mahsus bir vasfı ifade den isim ve sıfatlarla isimlenmek caiz değildir. Örneğin: “Halık, Samed, Bâki, Ebedî, Ezelî, Sermedi, Rezzak, Mütekebbir, Evvel, Âhir, Zahir, Batın, Allamu’l-ğuyub” gibi isim ve sıfatları kullanmak doğru değildir.
Rasulullah (sav)’ın açıklamalarına göre en güzel isim olarak adlandırılanlardan bazıları şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, peygamberlerin isimleri, Hasan, Hüseyin ve diğer İslam büyüklerinin isimleri tavsiye edilen isimlerdir. Kız isimleri olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile, Zehra… gibi isimler güzeldir.
Mahşerde her çocuk, konan ismiyle çağrılacaktır. Şayet çocuğun ismi kötü manaya gelen gayri müslim ismi ise, mahşer halkı önünde isminden dolayı utanan çocuk,
"Allah beni doğuştan Müslüman olarak dünyaya gönderdi, sen neden bana kötü manaya gelen ismi koydun?" diye isim koyandan davacı olacaktır. İsmin manasının böylesine ehemmiyetinden dolayıdır ki, Peygamber'imiz (sav) kötü manaya gelen yabancı isimleri iyi manaya gelen Müslüman isimleriyle değiştirme örnekleri vermiştir. Mesela (Uzza putun kulu) manasına gelen (Abdu'l-uzza)'yı, Allah'ın kulu manasına gelen (Abdullah) ile değiştirmiştir. Ateş parçası manasına gelen (cemre)'yi de güzel kız manasına gelen (cemile) ile Harp ismini de Hasan'la düzeltmiştir. Demek ki, Müslüman isminden maksat, mananın kötü olmamasıdır.
Bununla beraber bazen isimlerde mana açık da olmayabiliyor. (Aleyna) gibi. Son zamanlarda çok rastladığımız bu (Aleyna)'nın ne manaya geldiğini pek bilemiyoruz. Çünkü, Kur'an'da geçen (aleyna) isim değildir. Sadece yer aldığı cümlenin içinde (üzerimize) manasına gelmektedir:
- (Vema aleyna) bizim üzerimize, (illel'belağ) tebliğden başka bir görev yoktur, manasına gelebilen (bizim üzerimize)'yi, cümle içindeki yerinden çekip birine isim olarak verdiğinizde, ne manaya geldiğini anlamak zorlaşmaktadır. Belki de Yasin'deki bu (aleyna)'yı isim olarak seçenler, (bu çocuk bizim üzerimize Allah'ın bir ihsanıdır) demek istemekteler.
Bir de kızlarımıza verilen Kezban ismi vardır ki, zannederim yanlış anlaşılan isimlerden biri de budur. Kezban'ı hep yalancı manasına anlayanlar, Kur'an'daki (tükezziban) ile karıştırmışlardır. Çoğu kimseler Farsçadaki (ev hanımı) manasına gelen (Kedban)'dan alınma Kezban'ı, Arapçadaki 'yalanlayan' manasına gelen tükezziban'dan alınma sanarak bu isimden hep ürkmüşlerdir
Bununla baraber iyi bir anlamı olmasına rağmen yanlış anlaşılacak isimler koymamaya dikkat etmenin faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle kız çocukları için, Büşra, Beyza, Selma, Esma, Ahsen, Rabia, Saliha, Salime, Adile... gibi kolay seslendirilen, yanlış yazma ve yanlış söyleme ihtimali olmayan tek isimler tercih edilebilir.
Çocuğun isminin güzel olması bir fazilet olsa da ahirette özel muameleye tabi tutulacağı söylenemez. Çünkü ahirette insanın göreceği muamele onun ameline göre olacaktır.
Sözün özü: Ebeveynler yavrularına karşı ilk görevlerini yerine getirirken, gayri müslim kimliğini çağrıştıran yabancı isim koymaktan kaçınmalı ki, mahşerde koydukları isimlerle çağrılan çocuklarının şikayetine muhatap olmasınlar. Bu konuda elbette bizim gibi düşünmeyenler de olabilir: "Tercih size aittir, kim neye layıksa onu bulur." demekten başka sözümüz olamaz onlara da.
Müddessir Sûresi'ndeki ayetin ikazı hepimiz için geçerlidir:
"Herkes kendi tercihinin sorumlusudur!.." (Müdessir, 74/38)